28 Aralık 2011 Çarşamba

YAŞAR

Geçenlerde, fabrikanın bahçesindeki pastaneye gittim, arkadaşım Dilek le merhabalaştık… baktım, duvar dibinde bir masada bahçıvan Yaşar oturmuş, cevizli baklava yiyor, daha önce de görmüştüm çok seviyor bu tatlıyı herhalde…. Dilek in yanaklarından öptüğümü görünce yakalanmış gibi başını eğdi, cevizli baklavasına döndü, çatalını batırdı, cevizli baklava çatladı ortasından, dağılıp çıtırdadı tabakta….
-          Yaşar sen de mi buradasın? gel seni de öpeyim, dedim.
-          Yok abla, benim dişim ağrıyor, dedi yüzünü buruşturarak, dayanamam … yazık, bir eliyle yanağını tutmuş, bir eliyle de çatalını batırmaya, yemeye çalışıyor.
-          O zaman alnından öpeyim,  öptüm, utandı. Pastanenin sahibi Ahmet bey karşısında oturmuş gülüyor, bir yandan da:
-          Çok mu ağrıyor la ? diye takılıyor.
Sonunda Yaşar gücendi, dayanamadı, ağlamaklı:
-          İnşallah senin de ağrır Ahmet abi, o zaman görürsün ne çektiğimi…
Onun acısına değil ama sözlerine güldük tabi…   

Bahçede yürüyüş yaparken rastlarım hep Yaşar a,  bahçenin bir ucundan bir ucuna elinde kazma kürekle dolaşır durur. Onun tek başınalığı beni çok etkiler, iki yıl önce ayağım kırıldığında hep beni ziyaret eder öğütler verirdi:
-        Basma ayağına, gelme işe, canının kıymetini bil abla, derdi. Benim de ayağım kırıldı,  işten atarlar diye topallaya topallaya ayağım alçıda işe geldim. Ondan beri düzelmedi ayağım bak, topallayışım ondandır, derdi.
Tostoparlak kısa boylu bir adam, iki gözü birbirine o kadar yakın ki, insan ilk bakışta şaşı sanar ama değil. Önce çekingen sonra konuşkan,  samimi bir adam. Soğukta çınarların altında çalışırken görünce bere ördüm ona, sevindi ama bir kez giydiğini görmedim nedense….

Bir süre sonra, yine pastanede Dilek le oturmuş, çay içiyoruz. Kapı açıldı, bayramlık harçlığını almış mutlu bir çocuk gibi biri daldı içeri, doğru cevizli baklavanın olduğu tezgahın önüne gitti, şen şakrak bir sesle :
-          Cevizli baklavadan iki dilim istiyorum, dedi .
 Döndüm baktım,  aaaaa Yaşar ….
-          Yaşar! nasıl oldun?
-          Çok iyiyim abla,
-          İyileştin mi ?
-          Heee çektirdim, kurtuldum, dedi gülerek.

Yüzünden mutlu olduğu öyle belliydi ki, kuşlar gibi cıvıldıyordu sanki…. Halbuki onu son gördüğümde, Yaşar bir daha asla gülemeyecek herhalde demiş, üzülmüştüm. Nerdeyse zıp zıp zıplayarak elinde cevizli baklavasıyla hiç arkasına bakmadan koşarak çıktı, gitti …..  

21 12 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder