21 Aralık 2011 Çarşamba

FOSİL

Haftanın ilk günüydü. Ekibin teknik müdürü, onun için bir araştırma yapmamı istedi. Her hafta sonu eşiyle beraber Ankara nın etrafındaki dağlardan birini seçip yürüyüş yapıyorlarmış. Dört yıl boyunca yaptığı bu düzenli gezilerin sonunda topladığı taşların incelenmesini ve onların fosil olup olmadığını bilmek istiyormuş.

Mümkünse Maden Tetkik Araştırma Enstitüsünü arayıp, taşları oraya götürmek istediğini, ona yardımcı olup olmayacağımı sordu. Araştırayım, dedim. Eskişehir yolu üzerinde olduğunu biliyordum, telefonu da internetten buldum. Aradım, santral memuruna meramımı anlattım. Beni bir daireye bağladı. Oradaki beyefendi, başka bir hanıma bağladı, oradan başka birine aktarıldım, nihayet bir muhatap buldum, durumu anlattım. Telefondaki hanımefendi aynen şunları söyledi:

 -Öyle fosil bulmak kolay mı hanımefendi, onlar fosil değildir. Herkesin bulduğu taşı inceleyemeyiz, Allah Allah kolay mı öyle fosil bulmak!…

Jean Charles ekipte benim korkulu rüyamdır. Adam son derece titiz, mantıksız yanıt vermemem gereken biridir. Ben ona ne derim ?

-Haklısınız, fosil bulmak kolay değildir  ama şimdi ben onların fosil olmadığını nasıl söylerim, söylesem, görmeden nasıl karar verdi, der. Mümkünse size göndereyim, onların fosil olmadığını taşları görür görmez siz söyleyin hanımefendi, rica etsem, lütfen…

Neyse ki çok direnmedi , “Cuma günü sabah dokuzda” diyerek yerini tarif etti. Yani dört gün sonra, teşekkür ettim. Bu birinci aşamaydı derin bir nefes aldım.

Jean Charles bürosuna dönünce Cuma günü onu MTA dan beklediklerini söyledim. “Ben unuturum, lütfen bir gün önce hatırlat” dedi.  Hemen ajandamın Perşembe gününü gösteren yerine MTA- FOSİL yazdım kırmızı kalemle, büyük harflerle…

Perşembe sabahı ilk işim mail atıp anımsatmak oldu, akşam çıkarken “Jean Charles yarın MTA ya gidiyorsunuz” dedim … “Tamam”, diyip teşekkür etti.

Ertesi gün saat ona doğru şirkete geldiğinde taşları bir sepetin içinde MTA ya bıraktığını, inceleyeceklerini söyledi, benim de mümkünse takip etmemi istedi.

Hanımefendiyi kızdırmamak için Pazartesi günü aradım, on beş gün sonra sonuçlanacağını söyledi. Teşekkür edip, ajandamın on beş gün sonrasına FOSİL yazdım kırmızı kalemle. O gün geldiğinde tekrar aradım, işlerin çokluğundan henüz taşların incelenmediğini, on beş gün sonra aramamı önerdi  “Peki” dedim …. Hemen notumu aldım . Bu arada Jean Charles aklına geldikçe taşlardan haber alıp almadığımı soruyordu. İncelemelerin devam ettiğini, takip ettiğimi söylüyordum…   Günü geldiğinde tekrar aradım, laborantın araziye gittiğini söylediler,  on beş gün sonra döneceğini söylediler. Notumu aldım .

Nihayet on beş gün sonra sonuçlanmış, sevindim. Aramızda aynen şu konuşma geçti:
-          Söyleyim de taşlarını gelip alsın o zaman, dedim .
-          Olur mu hanımefendi , onlar fosil, veremeyiz.
-          Nasıl yani, gerçekten fosil miymişler ?
-          Evet, dedi, veremeyiz .
-          Ama taşlar onun.
-          Evet, ama fosiller milli servettir, veremeyiz .

-          Tamam, aynen söylerim, dedim …

İnanamadım…. Jean Charles ı gördüğüm ilk yerde, taşların fosil olduğunu bu yüzden de veremeyeceklerini söyledim. O da şaşırdı. “O zaman sepetimi almaya gideyim, çok güzel bir sepetin içinde vermiştim onları” dedi. “Bir de mümkünse, ne fosili olduğu hakkında bana bilgi verirlerse sevinirim” dedi.

Aradım bir Cuma sabahına randevu aldım. Taşlar, kafadan bacaklı yaratıkların fosiliymişler….



Jean Charles a sevgilerimle ….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder